23 Temmuz 2009 Perşembe

Rock Çocukları


Bekir Coşkun, 23.07.2009, Hürriyet



ŞARKILAR söylüyorlar...

Şarkılar onlar için ekmek-hava-su gibi...

Bir konser öncesi, sabahın ayazında, montlarına sarılmış, ıslak çimenlerin üzerine kıvranmış uyurken görmüştüm onları.

“Neyi bekliyorlar?..”

“Şarkıları...”

Çoğu birkaç dil biliyor. Her şeyi tartışmaya hazırlar. Dünyanın tümünü kendilerinin kabul ediyorlar. Onlar için ırk-dil-din ayrımı yok...

Çevre savaşçıları, küresel emperyalizme karşı duranlar, savaşlara “hayır” diyenler de onlardan çıkıyor...

Kirli dünyaya itirazları var...

Ve özgürler...

*

Küçükçiftlik Parkı’nda yerli-yabancı grupların katıldığı Unirock Festivali vardı. İşte Başbakan Harbiye’ye geçerken onları gördü.

Çocuklar dans ederek şarkılarını söylüyorlardı.

O an içinden belki “Fesuphanallah...” dedi Başbakan...

Arabanın siyah camının arkasından, gözlerini kısarak, dolma saran tavşan görmüş gibi şaşkınlıkla baktı onlara.

Nitekim ilk konuşmasında “...Giderken maalesef gençliğimizin bir bölümünün halini gördük. Üzüntü vericiydi. Böyle sınırsız-kontrolsüz bir ahlaki erozyonun olduğu yapılanma bizi dertlendiriyor” dedi...

Ne yaptı ki çocuklar?..

Babalarının iktidarında tavuk yemi ithalatı işine mi girdiler?..

Büyük çarşıların önünü bedava kapatarak haşlanmış mısır ticareti mi yapıyorlar, babalarının adını sermaye yaparak?..

Baba dostunun bursu ile okuyup, bir anda mücevherat şirketi sahibi olma olanakları da yok...

Gemicik hayalleri de olamaz...

*

Onlar şarkılarını söylüyorlar...

Niye bu kadarcık haklarını “ahlaki erozyon” sayıp, ayıplayıp, sonra da oturup dertleneceksiniz?.. Şarkı söylüyorlar, şarkı...

Cennet kadar güzel, ama yağmalanmış-çalınmış bir ülkede doğdular... Onları bekleyen kötü yaşamlara, bunalımlara, işsizliklere, haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı, şarkı söyleyerek yürüyorlar.

Sadece şarkıları var...

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Eurovision 2009'un ardından




Her sene bir Eurovision yorumu yazmak alışkanlık oldu.

Bu sene de Hadise Hanim şikayet etmişler, oylama adil değildi diye. Hadise yatsın kalksın, bu dereceyi alabildiğine şükretsin... Herhalde birileri kendisini ciddi ciddi birinciliği falan hakettiğine inandırmış. Hadise kendi performansının kayıtlarını başa sarıp sarıp izlesin ve yarı finallerden çıkabildiğine dua etsin. Onun için Patricia Kaas ile aynı sahnede yarışmak bile bir onurdur, değerini bilsin.

Malesef Türkiye olarak hala Sertab ile kazandığımız birincilikteyiz. Oralarda kalmışız, bir adım ileri gidemiyoruz... "Haydi eller havaya", "hop-hop" kültüründen parçalar gönderdiğimiz zaman gene birinci olacağız falan sanıyoruz.

Artık daha sanatsal değeri olan, müzikal anlamda kaliteli parçalar prim yapıyor Eurovision'da. İnsanlar yıllar boyu süren o bocalamadan sonra (ne abuk subuk parçalar göndermiştik biz de) doğru yolu buldular ve bunun öncelikle bir müzik yarışması olduğunu hatırladılar, yanında sahne şovu olursa ne ala.

Şimdi bakın bizim parçamıza. Şarkı müzikal anlamda kaliteli mi? Hayır. Sertab'ın parçasının izinden gitmeye çalışan, ama onun onda biri kadar kaliteli bile olamayan bir şarkı. Peki iyi icra edildi mi? Hayır. Hadise yer yer detone oldu ve arka vokal ile kendisinin ses dengesi malesef iyi değildi. Peki sahne şovu var mıydı? O da yoktu. Göndermişiz iki üç tane yabancı uyruklu kadın-erkek dansöz, el çırpmak, takla atmak şov sanıyoruz. Biraz Ukrayna'nın, Almanya'nın, Romanya'nın sahne şovlarına bakıp ders alsınlar, kimler organize ettiyse... Kostümler nasıl? Kabus gibi. Hadise'nin saçlarında anlamsızca bir kıvırcıklaştırma operasyonu. Keşke düz fönlü saçlarıyla ve t-shirt & jeans ile çıksaydı sahneye...

Gelelim oylamanın adilliği konusuna. Balkan ülkeleri birbirine, kuzey ülkeleri birbirine, baltık ülkeleri birbirine veriyormuş. Vah vah... Almanya, Azerbaycan, Fransa bize her sene 12 puanları çakınca bu normal, İsveç Norveç'e verince "kuzey ülkeleri birbirine verdi". E ne yapmalı adam? O da mı Türkiye'ye vermeli? Adamlar birbirinin komşusu, birbirlerinin müziklerini beğeniyorlar işte... Müziklerini beğenmeseler bile birbirlerini beğeniyorlar.

Sonuçta iyi bir parçanın önüne hiç bir şey çıkamıyor. İyi bir beste göndermişsen, iyi bir sahnen, iyi bir solistin, iyi kostümün varsa, sempatiksen zaten parlıyorsun o sahnede, hakkını da alıyorsun... Norveç'e babasının hayrına mı verdi bu kadar ülke 12 puanları? Bugüne kadar on kez sıfır çekmiş kuzey ülkelerinin kıyağıyla mı birinci oldu?


Norveç yarışmayı haklı olarak kazandı. Bunun yanında İngiltere ve Fransa da çok kaliteli ve mükemmel yorumlanan eserler göndererek noktayı koydular, bu yarışmanın bir müzik yarışması olduğunu herkese hatırlattılar. Ucuz, 3. sınıf parçalar gönderip onlar da bizim düştüğümüz hatalara düşmediler...

Malta'nın, İzlanda'nın, İngiltere'nin parçalarına bakın... Acaba bir gün, o sahneye tek başına çıkıp kaliteli bir müzik eserini en iyi şekilde "icra edebilecek" bir "ses" bulup çıkarabilecek miyiz? Bu cesareti gösterebilecek miyiz? Yoksa hep oryantal esintilerin, akdeniz rüzgarının arkasına mı sığınacağız?

Bir çift sözüm de pek sayın Bülent Özveren'e: Sizin gibi son derece kaliteli bir insan (belli ki siz de Patricia Kaas hayranısınız) bu kuzeyli ülkelerin birbirine oy vermesi klişesine sığınmasın lütfen.