Ağaç hakları
Ağaçlar yanarken çıkan çıtırtıyı duyuyorsun. Geceleri kulağına geliyor. Nasıl cız ediyorsa reçine alevde, senin de için öyle cızzz... Haberlerde ne zaman ‘Sayın seyirciler, Antalya’daki yangın...’ dese kanalı değiştirmeye gidiyor elin. Tıpkı ‘Ambulans gelmeyince can çekişerek öldü’, haberlerindeki gibi, tıpkı ‘babasının tecavüzüne uğrayan binlerce kız’ haberlerindeki gibi... (Her yıl trafik kurbanları gibi onların da istatistiği tutulmalı: Babaların, amcaların, abilerin altında çıtırdayan kız ve oğlan kemiklerinin, bu memleketin kendinden saklamaya yemin ettiği)
Yanıyorsun sen de...
Yangının o tok sesli uğultusu geliyor spikerin sözcükleri arasındaki boşlukta; boğuk boğuk. Boğulacak gibi oluyorsun. Helikopterlerden atılan su hep yanlış yere düşüyor gibi gelmiyor mu sana da? Helikopter suyu bıraktıktan sonra, ‘Biri olsa’ diye geçmiyor mu içinden:
‘Bilen biri olsa da helikopterin bir daha su doldurup gelmesi ne kadar sürer diye sorsam.’
Yangınlı bir çaresizlik var içinde. Niye? Yeşil güzel olduğu için mi? Hayır. Müthiş bir çevre bilincin olduğu için mi? O da değil. ‘Milli servetimiz’ seni derinden etkilediği için mi? Sanmam. Ağaçlar sana ait olduğu için mi? Değil, değil.
Yanıyorsun sen de. Çünkü sen bildiğini bilmesen de için biliyor: Bir şey çıtır çıtır ölüyor. Bir canlının bu kadar vakur ve sessiz, bu kadar dik ve korkusuz ölüşü karşısında küçülüyorsun. İnsan olduğun için bir canlının böyle gözünün önünde can çekişerek ölmesine katlanamıyorsun. Tıpkı tecavüzden sonra intihar eden kızlar gibi, tıpkı ambulans beklerken asfaltta kıvranıp susanlar gibi. Dövüş sırasında soluya soluya ölen köpekler, ayağı kırılınca vurulacak atlar gibi...
Bu yüzden yangın ve orman meselesine başka türlü bakmayı düşünmemiz gerekiyor. Söze dökülenden daha derin yaralıyor bu mesele bizi. Bir canlının yaşama hakkından yola çıkılmalı bence. Tıpkı insanlar ve hayvanlar gibi ağacın da hakları olmalı.
Her bir ormanda, kardeşlerinin kaybından sonra geride kalan ağaçlar zararlarının tazmini hakkına sahip olmalı. Romantik bir bakış açısından değil, yapılacak yeni hukuki düzenlemelerin içermesi gereken felsefeden söz ediyorum. Çünkü ancak böyle yapıldığı takdirde yakılan ormanların yerine tatil betonarmesi, Gökçek stil arsız yapılaşma peydahlanması engellenebilir.
Allah’ın belası helikopter...
Şu anda ormanlar kamunun mal varlığı içinde ve ‘eşya’ olarak tasavvur ediliyor. Oysa bu konuda yapılacak kanuni düzenlemelerin ruhu, her bir ağacın canlı bir varlık olduğunu ve her canlı varlık gibi onun da hakları olduğunu hesaba katmalı. Ormanlarla, böyle düşünebilen insanlar ilgilenmeli. Belki o zaman şu Allah’ın belası ‘yangın söndürme helikopterini’ yıllardır alamayanlar alabilir hale gelebilir.
Belki o zaman ormanda ateş yakan hıyarillo kendisinin orada ağaçların misafiri olduğunu, o mekânın kendisine değil, ağaçlara ait olduğunu, ev sahibine terbiyesizlik yapmaması gerektiğini kafasına sokabilir.
Çocuklarının ve ormanlarının ırzına geçmeyen bir Türkiye! ‘Uygarlık yarışındaaa...’ diye söylenen bir çocuk şarkısı vardı eskiden, o geliyor aklıma.